Kintsugi Felsefesi ve Psikolojik Boyutları

Kintsugi Felsefesi ve Psikolojik Boyutları

Düşmek, parçalanmak… Parçalarından yeniden doğabilmek ve her şeye rağmen devam edebilmek… İşte yaşamak sanatı tam da bundan ibaret…

Karşılaştığımız olumsuz durumlar karşısında “yolun sonu geldi” dediğimiz anlar çok olmuştur. Bazen öyle bir kalkar, küllerimizden doğarız ki yaşadığımız tecrübelerle eskisinden çok daha güçlü olur ve yola devam ederiz. Dikkatimizi kendimize verip, gerekli özeni göstererek ruhumuzdaki yaraları ince ince tamir ettiğimizde özdeğerimizin farkına varırız ve bunu kimse kolay kolay bozamaz…

Kusurlarımızla var olduğumuz bu dünyada herkesin ve her şeyin kusursuz olması gerektiği algısı yaratılmış bir zaman diliminde yaşıyoruz. Oysa eksik yanlarımızla, geliştirmemiz gereken taraflarımızla tam ve bütünüz.

Bir Japon sanatı olan Kintsugi ya da diğer adıyla Kintsukuroi de tam bu noktadan aldığı ilhamla kırılan, kusursuzluğu kaybolan objelere yeniden hayat veriyor. Altta yatan felsefesiyle; defolarımızla, darbelenmiş, yara almış yanlarımızla var olabilmenin değerini anlatan Kintsugi, günümüzün hızlı tüketim anlayışına sabrıyla, inceliği ile meydan okuyor… Kusurlardan, adeta göz alıcı bir kusursuzluk yaratıyor…

Dönüşümden çok daha fazlası

Kintsugi; nesneleri kırıkları ve darbeleri ile birlikte “tam ve bütün” olarak kabul eden bir Japon sanatı. Daha da ötesi, Kintsugi’nin altında yatan felsefe çok önemli. Kırılmaları vurgulayan ve güzelleştiren, böylece kırılan nesneyi ilk haline göre daha da değerli kılan bir sanat olmasının yanında bu objeleri hayata kazandırıp onurlandırması gerçekten çok etkileyici… Kırık bir vazonun, kasenin, atılacak ya da saklanacak değil gururla sergilenecek şeyler olduğunu gösteriyor ve bu yolla da bize önemli mesajlar veriyor.

Kintsugi’nin doğuş hikayesi

Kintsugi, 15. yüzyıl sonlarından bu yana uygulanan bir sanat. Shogun Askikaga Yoshimasa, en sevdiği çay kasesinin kırılması üzerine tamir edilmesi için Çin’e göndermiş. Çay kasesi o kadar kötü onarılmış ki kendi ustalarından daha uygun bir çözüm bulmalarını istemiş. Bunun üzerine Japon zanaatkârlar, eskisinden daha da güzel gösterecek bir teknikle kaseyi onarmışlar. Altın karşımlı urushi reçinesi kullanarak çatlakları doldurmuşlar. Kintsugi zanaatkârları o günden bu yana, kırık seramiklere aynı yöntemle yeniden hayat veriyorlar…

Kintsugi, altın anlamına gelen “kin” ve onarım anlamına gelen “tsugi” kelimelerinden ibaret. Bu geleneksel Japon sanatında, kırık bir objenin parçalarını bir araya getirmek ve aynı zamanda güçlendirmek için çoğunlukla altın tozu, bazen de gümüş tozu içeren, özel olarak hazırlanan urushi reçinesi kullanılıyor. Kırıklar zarif ve göz alıcı bir biçimde vurgulanırken, onarılan her parçanın benzersiz olması, objeleri daha da değerli kılıyor. Kintsugi bize, eskisinden daha iyi, daha güzel olunabileceğini ispatlıyor.

Kintsugi sanatının, Japonya’daki çay seremonileri ile birlikte daha da gelişmiş olduğu düşünülüyor. O dönemde iktidar sahipleri çay seremonilerinde bir araya gelerek siyasi tartışmalar yapıyor, fikirlerini sunuyorlarmış. Toplantılarda liderler birbirlerine özel çay kaseleri hediye ediyorlarmış. Bu çay kaseleri onlar için o kadar değerliymiş ki kırıldıklarında onarıp yeniden kullanmak istiyorlarmış. Kintsugi sanatı; tüketmenin değil, yeniden değerlendirmenin, dönüştürmenin ön planda olduğu zamanlardan bu yana, nesnelerin maddi değil de manevi değerlerinin paha biçilmez olduğunu gösteren oldukça etkileyici detaylar içeriyor…

Kintsugi ve altta yatan felsefeleri

Kintsugi, birkaç Japon felsefesini birbirine dokuyarak kusurluluğun benzersizliğine vurgu yapıyor. İlmeklerden biri Wabi Sabi… Bu felsefe, hayatın her alanında kusurlara kucak açıyor, her şeyin olduğu gibi kabul edilmesini savunuyor. Wabi “sade şıklık”, sabi “kusurlardan mutluluk duymak” anlamına geliyor. Budistlerin “boşa harcanan ve kötüye kullanılan kaynaklar üzerindeki pişmanlık” kavramıyla bağlantılı bir ifadesi olan mottainai felsefesi de Kintsugi’nin bir başka dayanağı…

Terapi yöntemi olarak Kintsugi

Kintsugi sanatı bugün bir terapi yöntemi olarak da kullanılıyor. Katılımcılar seramik bir kase alıp kırıyor, daha sonra parçaları, altın renkli tozla karıştırılmış reçine ile yeniden yapıştırıyorlar. Bazı durumlarda kırılan kasenin kişilerin çocukluklarını, bazıları içinse kırılan güvenlerini temsil ettiği düşünülüyor. Kintsugi, şifa yolculuklarına başlamak ve psikolojik olarak kendilerini iyi hissetmek isteyenler için rahatlatıcı ve onarıcı bir terapi olabiliyor…

Tüketmek ya da tüketmemek… Bütün mesele bu…

Mükemmel ve yeni olanın peşinden gidildiği bu çağda nesneleri olduğu kadar, zamanı ve insanları da acımasızca tüketiyoruz… Güçlü olmakla kimseye ihtiyaç duymamanın birbiriyle örtüştürülüyor olması, ilişkilerin daha kolay bitirilmesine, eskisi kadar sağlam olmayan yüzeysel birlikteliklere zemin hazırlıyor. Böylece daha kolay kırıyor ve ardımıza bakma ihtiyacı bile hissetmiyoruz. Oysa ruhumuzu beslemek, gelişmek için kendimizi yanlarında iyi hissettiğimiz insanlara ihtiyacımız var… Tabiatımız gereği kırmamak, hata yapmamak mümkün değil ama isteyerek ya da istemeyerek kırdığımız kalpleri tamir etmek bizim elimizde… Sağlam bir dönüşüm için onarıma önce kendimizden başlamamız gerekiyor. İlk aşama kırıklarımızı kabullenip Kintsugi zanaatkârı gibi incelikle işleyerek parlatabilmek… Ancak bundan sonra o ihtişamlı ışıltıyı kırdığımız kalplere de taşımak isteyebiliriz.

Başımıza ne gelirse gelsin hayat gerçek bir seremoni… Yüzümüze değen ılık bir rüzgar, çiçeklerle bezenmiş bir ağaç, beklemediğimiz güzel bir haber, yorgunluğumuzu alacak bir yudum çay, yaşanan tüm zorlukları bir anda silip atıverir… Kintsugi bakış açısıyla kusurlara kucak açan, kolay tüketmeyen ve ne olursa olsun hayata bağlanmaktan vazgeçmeyen yanımızla ışıl ışıl parlayabilmek dileği ile…

Bu içerik Pınar Bıyıklıoğlu tarafından Chado Tea için hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

The way of tea